17 Ocak 2019 Perşembe

MUAVİYEYİ DOSTLARI ANLATIYOR!!!


MUAVİYE VE DOSTLARI ARASINDAKİ BAZI ANEKTOTLAR

mutavvıf bin muğayre bin şu'be der ki: Babam Muğayre ile birlikte Muaviye'nin yanına gittim. Babam her zaman onunla konuşup müşavere eder ve Muaviye'nin şuur ve kurnazlığını bana anlatıp şaşırırdı. Bir gece babamı üzüntülü gördüm. Akşam yemeğini dahi yemedi. Aradan biraz geçti. Bir ara bizim yaptıklarımıza üzülebileceğini düşünerek:

- "Babacığım, niçin bu gece üzgünsünüz? Sizi üzen bir durum mu var?" dedim.

- "Oğlum! İnsanların en kötüsünün yanından geliyorum. " dedi.

- "Kimdir o?" diye sorunca şöyle dedi:

- "Muaviye ile yalnız kaldığımda ona dedim ki: "Ey Müminlerin Emiri! Sen artık hedefine ulaşmışsın. Ayrıca yaşlanmışsın da. Artık adalet göster, hayır işlerde bulun.

Akrabaların olan Haşim Oğullarına karşı biraz iyi davran. Onlar hakkında akrabalık hakkını gözet. Vallahi artık onların seni korkutacak bir şeyleri yoktur. Bunun anısı ve sevabı sana kalacaktır."

Bunun üzerine Muaviye bana dedi ki: "Asla, asla! Ben hiçbir ödül ve sevap istemiyorum. "Teym" kabilesinden olan (Ebu Bekir) hüküm sürdü, adaletle davrandı ve yaptığını yaptı; ama ölmesiyle adı şanı da silinip gitti. Biri kalkıp adını anarsa, o başka. "Adiy" kabilesinden olan (Ömer), on yıl hüküm sürdü, çalışıp çabaladı; ama ölür ölmez adı da yok oldu. Biri kalkıp adını anarsa, o başka. Sonra kardeşimiz Osman halife oldu. Her açıdan eşsiz olan o da, istediklerini yaptı; onlar da istedikleri her şeyi onun başına getirdiler. Vallahi o da ölünce, adı da, başına gelenler de unutuldu gitti. Ama Haşim Oğullarından olan Muhammed’in adı her gün beş kez anılarak; "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" denilmektedir. Anan sana ağıt yaksın, bu varken bana ne ad, ne şan kalır ki?! Ama andolsun Allah'a, bu adı mutlaka toprağa gömeceğim!" (Zemahşeri, Rebi'ul-Ebrar, c. 3, s. 551, Bab'ul-Karabat ve'l- Ensab; İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 1, s. 336.)

Allah ve Resulünün ilk düşmanı olan dedesi Ebu Süfyan ise açıkça şöyle ilan etmişti: "Ey Ümeyye Oğulları! Hilafeti tıpkı bir top gibi birbirinize pas verin. Ebu' Süfyan'ın yemin ettiğine andolsun ki, ne cennet vardır, ne de cehennem."

Allah ve Resulünün ikinci düşmanı olan Muaviye ise ezanda "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" cümlesini duyunca şöyle diyordu: "Anan sana ağıt yaksın, bu varken benim adım mı anılır?! Bu adı mutlaka defnedeceğim!"( Belazun, Ensab'ul-Eşraf, c. 4, 2. Bölüm, s.30-42; Lisan'ul- Mizan, c. 6, s. 294; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c. 8, s. 217 - 221.)

Muaviye , hz. Muhammed’in sünnetini değiştirmiştir. Bunu şüphesiz bir şekilde aktaran bazı muteber sünnü alimleri şunlardır:

 Muhammed ibin İdris el-Şafii, Şafii mezhebin imamı, “ Kitab’ul- Umm “ adlı kitabında ; c: 1, s: 224, 229, 269 / c: 2, s: 72-73 / c: 7, s: 247-248, 339. Şafii “ Musned “ adlı kitabında da Muaviye’nin hz. Muhammed’in sünnetini değiştirdiyini aktarmıştır; s: 35-36, 66, 76, 93, 242-243.

MUAVİYENİN EHLİBEYTE KÜFÜRLERİ

İbn-i Esir şöyle yazıyor: "Muaviye her kunut duasında Ali'ye, İbn-i Abbas'a, Hasan'a, Hüseyin'e ve Malik Eşter'e lânet ediyordu."(En-Nesayih'ul-Kâfiye, İbn-i Akil, s.19-20)

Muaviye mimberde Hz.Ali'ye lanet okudu ve bütün valilerine de ona lanet okumalarını emretti. Peygamberin zevcesi Ümmü Seleme, Muaviye'ye mektup yazarak şöyle dedi : Siz mimberde Hz. Ali'ye ve onu seven herkese lanet ettiğiniz için Allah ve resulüne küfrediyorsunuz. Ben, Allah ve Resulünün Hz.Ali'yi sevdiğine şehadet ediyorum. Ama Muaviye onun sözlerini dinlemedi.( İbn-i Abdurabbih'in "İkd'ül Ferid" kitabı c.4, s.366)

Muaviye bununla yetinmemiş ve bizzat kendisi Cuma hutbesinde halka şöyle hitap etmişti:

“ Ey Allah’ım ! Ebu Turap (Hz Ali as in lakabidir) senin dinini bozdu ve insanları senin yolundan alıkoydu ! Çok ağır lanetini onun üzerine kıl ve çok ağır bir azapla onu azaplandır ! “

Muaviye bu hutbesini yazdırarak bütün valiliklere gönderdi ve minberlerin üzerinden bu hutbe okunuyordu.

Muaviye’nin çevresi ona demişlerdi ki:

“ Ey müminlerin emiri ! Sen artık emeline ulaştın ! Keşke bu adama (Hz. Ali’ye) lanet etmeyi bıraksaydın !?”

Muaviye onlara dedi ki:

“ Allah’a yemin olsun, ta ki yaşlılar bu lanet edişin üzerinde ölene, yaşça küçük olanlar da bu lanet edilişin üzerinde büyüyene kadar ve onu (Hz. Ali’yi) hiç bir kişi hayır içinde anmayana dek asla bu lanet işinden vaz geçmeyeceğim !!!”

Muteber olan sünnü alimi Carullah Mahmud bin ‘Umar el-Zamahşeri (vefatı 538 hicri) ve Celaluddin el-Suyuti’nin (vefatı 911 hicri) beyanlarına göre, Muaviye’nin emri üzerine Emevilerin zamanında 70 bin mimberin üzerinden hz. Ali’ye lanet ediliyordu.



 

Yezid’e veliaht olarak beyat alabilmek için yaklaşık yedi yıl uğraşmış; bu süre zarfında müsait ortamı hazırlamak için valileriyle birlikte dört koldan faaliyetlere girişmiştir. Yezid’in imajını tazelemek uğruna onu cihada göndermesi, yine itibar kazanması için onu hac emirliği ve Bizans seferi ile görevlendirmesi, halkın gönlünü kazanmak, şair ve hatipleri tarafına çekmek gibi çeşitli sebeplerle cömertçe para dağıtması (İbn Sa’d, et-Tabakât, IV, 182.) farklı şehirlerden gelen heyetleri ikna görüşmeleri(İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 153, 157; Taberî, Tarih, V, 301-307; İbnü’l-Esîr, el- Kâmil, III, 349-350.) onu hedefine ulaştıran hesaplı adımlar olmuştur. Nitekim Muaviye, siyasî hayatta ilerlemenin temel yöntemi olarak gördüğü ve uygulamalı olarak benimsediği tedricî yaklaşımı, meşhur bir sözünde şöyle ifade etmiştir: “Paranın iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerde kılıca gerek yoktur. Son çare olarak kılıca başvurulur.”( Belâzurî, Ensab, IV, 21; Ya’kûbî, Tarih, II, 238; İbn Abdirabbih, el-İkd, I, 25 )

Muaviye oğlu yezidi iktidara getirmek için olmadık numaralar ve entrikalar çevirmiştir. Mesela biat alamadığı Hicaz engelini aşmak için Hicri 56 yılında Medine’ye gitti. Medine’de halkın itibar ettiği İbn Abbas, İbn Ömer gibi âlimlerin yanı sıra İbn Zübeyr gibi siyasi şahsiyetleri ikna edemeyince, onları Şam askerleriyle, hatta kafalarını uçurmakla tehdit etti ve sonra da silahla biate zorladı. Muâviye, Yezîd’e biat etmede muhalif olanlara o kadar baskı uyguladı ki, en sonunda bu durumdan rahatsız olan Hz. Aişe bile Muâviye’yi uyarma gereğini duymuştur.

Muaviye Kısacası, iktidar biat konusunda halka iki seçenek sunuyordu; ya biat edilecek, ya da cezaya maruz kalınacaktı. Örneğin; biat etmek istemeyen ama öldürülmekten de korkan Câbir b. Abdullah, bu ikilem karşısında kendisine yol göstermesi için Hz. Peygamber’in hanımı olan Ümmü Seleme’ye danışmıştır. Abdurrahman b. Ebibekr gibi bazı ileri gelenler, beğenmedikleri halife adayına biat etmeyeceklerini açıkça söylerken, bazıları da korkudan biat ediyorlardı. Biattan kaçanlar iktidar tarafından sürekli rahatsız ediliyordu. Örneğin; Muâviye, Yezîd’e biatı temin amacıyla çağırdığı Basra temsilcisi el-Ahnef b. Kays’ın hep suskun durduğunu görünce, “Kays sen neden biat hakkında konuşmuyorsun?” diye sordu. Kays şu cevabı verdi: ‘Doğruyu söylersek senden, yalan söylersek Allah’tan korkuyoruz.’

 

Kaynakça

Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-VI, İstanbul, 1982.

Akbulut, Ahmet, Sahabe Devri Siyasî Hadiselerin Kelamî Problemlere

Etkileri, İstanbul, 1992.

Algül, Hüseyin, İslâm Tarihi, I-IV, İstanbul, 1991.

Apak, Adem, İslâm Siyaset Geleneğinde Amr b. el-Âs, Ankara, 2001.

…….., Anahatlarıyla İslâm Tarihi-3 [Emeviler Dönemi], İstanbul, 2008.

Aycan, İrfan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebi Süfyan, Ankara,

2001.

………, “Muaviye b. Ebu Süfyan”, DİA, c. XXX, s. 332-334.

………, İrfan - Sarıçam, İbrahim, Emevîler, Ankara, 1993.

Belâzurî, Ensâb, IV, (thk. İhsan Abbas), Beyrut, 1979,

…………, Futûhu’l-Büldân, (thk. Rıdvan Muhammed Rıdvan), Beyrut,

1983.

Cahız, el-Beyân ve’t-Tebyîn, (thk. A. Muhammed Harun), I-IV, Kahire,

1948.

Demircan Adnan, Ali-Muaviye Kavgası, İstanbul, 2002.

Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, (thk. Ömer Faruk Tübba), Lübnan-

Beyrut, ts.

Dural, Osman Nuri, Muaviye b. Ebî Süfyan’a Yöneltilen Eleştiriler,

(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), S.Ü.S.B.E., Konya, 2007.

Ebu’l-Fidâ, el-Muhtasar fi Tarihi’l-Beşer, I-IV, İstanbul, 1286.

Gadban, Münir Muhammed, Muaviye b. Ebâ Süfyan, Dımaşk, 1980.