Hz Hasan’da Fars
Kralı yezdicet’in ikinci kızıyla evlendi mi?
İmametin İran Şahının kızı Şehribanu’nun
çocuklarından olmasının bir tesadüf olmadığı, bunun bir geleneğin devamı olarak
düşünülerek planlandığı fikrine bazı Şiiler tarafından kabul edilmek istenmemektedir. Bunun; zayıf bir rivayet olduğun iddia
ederken, yine zayıf bir rivayet ama Hz Hasan da yezdicet’in bir başka kızıyla
evlendiği tarih kitaplarında mevcuttur diyerek; “eğer imametin secimi ırkı
olsaydı Hz Hasan’ın çocukları da imam olurdu” gibi bir savunma içine
girmektedirler. Ancak, bu iddiadan öte bir şey değildir. Hem Hz Hasan’ın söz
konusu hanımdan olma bir çocuğunun ismini de verememekteler. Böyle bir çocuk da
yoktur. Olsaydı bile, Zerdüştlükte kral bir tanedir. Tanrının yetkileriyle donatılmış
kişi kendi gücünü eşit miktarda kimseyle paylaşmaz. O masumdur. Tanrı adına
hüküm koyar veya kaldırır. İmamete yüklenen değerler buradan geldiği için,
bunun gidişatını kimse bozamaz! Dolayısıyla her dönemde yalnız bir imam olması
gerekirdi. Bunu anlayan ve buna isyan eden Hz Zeyd kendi imamlığını resmen ilan
etti. Ancak onun imamet anlayışı her nedense Şiacıların Hz Peygamberin güzel
nesline yamadığı iftira türünden değildi.
Onda baba dostlarına itham küfür ve iftira yoktu. Onun inancına göre
aynı zamanda birden fazla imam olabilirdi. O kıyama kalktı. Zulme başkaldırdı.
Etrafında binlerce kişi vardı. Savaşı kazanmaya ramak kalmıştı. O dönemdeki Şiacılar
önce onu imam olarak tanıdı. Sonra Onun
HZ Ebubekir ve Hz Ömer hakkında ileri geri konuşmadığını öğrendiler. Buna
inanamadılar. Böyle bir şey olamazdı!. Bunu kendi kulaklarıyla duymak istediler
ve gelip imama sordular. “Ebubekir ve Ömer’i nasıl bilisin?” diye O mübarek insan, o Allah dostu onların
amacını, ihanetin kokusun anlamıştı. Çünkü ona imamı Azam’da söylemişti.
Bunlara güvenilmez. Bunların dedeleri İmam Ali ve Hüseyin’e de aynı ihaneti
yapmışlardı. Uçunda ölümü görmesine
rağmen, onların kendisine ihanet
edeceğini bilmesine rağmen, “Ne babam ne
de dedem onlarla ilgili hiç kötü konuşmadı. Bende konuşmam” dedi. Ve
yalancılar, korkaklar onu terk etti. Yalnız bıraktılar. Az bir kuvvetle ölene kadar savaştı ve şehit
oldu. Hz Hüseyin’e, Hz Ali’ye ihanet eden Şiacılar bir kez daha gerçek
yüzlerini ihanetini gösterdiler. Çünkü bu yapı gerçek anlamda İslamlaşamamıştı.
Peşinde koştukları, sonra bırakıp kaçtıkları dava inandıkları bir dava
değildi! Hissi melankolik, bir
yapıydı. Niye terk ettiklerinin delilini
de geciktirmeden yazdırlar. Hz Zeyd’in delilini değil de, ona ihanet eden
zihniyetin oluşturduğu el yazmalı sahte metinler nasıl deli olarak kabul
edilebilir? Bu işin içinden çıkamayan hiçbir konuda aklanamaz.
Haşa,
Allah’ın belirlediği bir imam varken, Hz Zeyd, niye ben de imamım, zulme baş
kaldıracağım, diye çıktı ortaya?!. Allah’ın belirlediği imamet silsilesinde
kendi adı yoktu da, bu emri dinlemeyerek Allah’a isyan mı etti. Sahabeyle
ilgili kötü konuşmak Allah’ın bir emriydi de, o neden gereğini yapmadı? Hz
Zeyd’e göre imam olan kişi imamım diye ortaya çıkmalıydı. Oysa Muhammed Bakır’a
göre, Zeynel Abidin hiçbir zaman ben “imamım” diye ortaya çıkmamıştı. Bu
sebepten dolayı Muhammed Bakır; Zeyd’e
senin bu görüşüne göre baban Zeynel Abidin imam değildir diyerek sitemde
bulunmuştur. Sitemi gerektirecek bu sözü
onun üçüncü isyanı mıydı?
Zeynel
Abidin’in Allah’ın emri ile imam olduğu tescil edilmişse, o kişi nasıl imam
olduğunu söylemez! ? Bu doğru bir şey mi!?
Muhammed
Bakır, Hz Zeyd’in imamlığına karşı çıkmamış, yalnız onun bir sözüne itiraz
etmişti. O da; “İmam olan bir kişinin
imam olduğunu ilan etmesi gerekir” sözüneydi.
Muhammet
Bakır r.a. İmamlar listesinde adı olmayan bir kişiyi(Hz Zeyd’i) nasıl imam
olarak kabul edebildi? Bu imametle ilgili emre isyan mıdır?..
Sonuç
olarak Zeynel Abidin, Muhammed Bakır,
İmam Cafer ve imam olarak adı
anılan diğer ehlibeyt neslinin, hayat
tarzları yaradılışlarındaki kabiliyetleri, mizaçlarına göre yetenekli oldukları alanda islama hizmet etmiş talebe
yetiştirmiş Allah dostlarındandır. Üzücü olan bu insanların içinde olmadığı bir
takım bidatlerin içinde anılma gayretleridir. Çünkü her şia grubu bu imamların
kendilerini temsil ettiklerini söylemişlerdir. Çünkü ancak onların adlarıyla
gelişme sağlayabilmişlerdir. Ne gariptir
ki aynı damardan beslendiklerini söylerken, kendilerinden başkasını doğru kabul
etmezler! Bu durumu bilen aydınlanan insanlara küfür etmenizin ne anlamı var
küfürbazlığınızdan başka!
Eğer
bir şeye inanmışsanız ona delil bulmanız çok kolaydır. Buda’ya inanan milyarı
aşkın insan var. Bunlar geri zekâlı değiller elbet. İnandıkları şeylerin
delilerini de geliştirmişler. İseviliği yok ederek, Hıristiyanlığı icat edenler
İncil’i değiştirerek yeni bir din oluşturmuşlar. Bugün milyarları aşkın
inananları var. Onlarda çok çeşitli felsefi metotlarla deliller üretmişlerdir. Bunlarla ilgili çok örnek verilebilir.
Geleneksel dinine inanan ve onun dışında bir doğruya tahammülü olmayan
insanlar, kendi ürettiklerine de inanmaya başlıyorlar ne yazık ki. Bu süreci
takip edenler Kuran’ı değiştirmeye kalkmış değiştiremeyince ortaya attıkları
tezi tutturmak için çok çeşitli deliller üretmişler, Güzel ve güzide insanların
adlarını kullanmışlar, onlara yapılan zulmü istismar etmişler, sonra ürettikleri yalanları reddeden bir nesle,
sahabeye küfür ve hakaret ederek
pasifize etmeye, insanların gözünden düşürmeye çalışmışlardır. Tarihte olan budur.
Zaten
Şiacıların bütün argümanları önce geçmiş geleneklerinden, yada kendilerini
kurutacak bir hususu dine yamıyorlar.
Sonrada ona delil bulmaya çalıyorlar. Bu
çok yanlış bir husustur. Bir konu ile alakalı Kuran’da geçen bütün hususlar
toplanır o bütünlük içinde bir meseleye bakılır. Eğer orada acık net bir emir
varsa bu imamı gerektirir. Tıpkı namaz, oruç ve zekât gibi. Mesela Şia nın
İmanın esaslarından saydığı adalet mevhumu doğru bir sonuçtur. Çünkü Kuran’ın
emridir. Asıl olan kişiler, kan bağı, ırkiyat değil Adalettir. Diğer Allah
dostları da buna göre hükmeder. Adaleti sağlamaya çalışır.
Ancak Şiacılar Zeyd’in ve taraftarlarının
inançlarına bile müdahale edebilmekte “biz Hz. Zeydi a.s Zeydi inancından uzak
görmekteyiz” deme cüretini gösterebilmekteler.
Demek ki bunlar Hz Zeyd’i zeydilerden iyi
tanımaktadırlar! Doğrusu bu aklın
kullanılmadığını, akıl tutulmasının yaşandığını gösterir..