5 Aralık 2011 Pazartesi

SAHABEYE SALDIRMAK ADİL Mİ?




 Sahabe; Müslümanların gözünde vahye muhatap olan bir peygamber değil,   masum da değildirler. Onlar; cahil ve  azgın bir topluluğun içinde canavarlaşan fertler iken, güzel peygamberimiz Hz Muhammed’den etkilenip islamı kabul eden, 23 yıl boyunca yavaş yavaş kötü adetlerinden uzaklaşan, Hz Peygamberin talebeleri, gözdeleri, sevgilileri, arkadaşlarıdır.   Onlar; hata yapıp sonra tevbe edip, bir merhale katlettikten sonra yine hata yapıp iki kez tövbe edip, iki üç merhale katledip belli bir süreçte kademe kademe olgunlaşan ve resule layık olmaya çalışanlardır. Sahabe hata yapan bir toplum olmasaydı, bugün bir çok şeyin hata olduğunu öğrenemeyecektik. Onların yanlışları üzere gelen uyarı ayetleri bizlere neyin hata, neyin çirkinlik, neyin güzellik olduğunu onlar üzerinden bizlere de ulaştırılmıştır.
İnsanın fıtratına yüce Rab; hem iyilik yapma hem de kötülük yapmaya muktedir olacak yeteneği vermiştir. Buna ilaveten bunu kullanacak bir de irade vermiştir. Bu irada ile fıtratta olan iyiliği yada kötülüğü tercih etme iradesini insana teslim etmiştir. Bunu kullanmak insana bırakılmıştır ki imtihan olsun. Durum böyle olunca insanın olduğu yerde hem iyilik olur, hemde kötülük. Sahabe de insan olduğu için bu gelgitleri yaşamış olmalıdırlar. Görülen kadarıyla onların fıtratlarındaki iyilikleri daha fazlasıyla yaşamış olduklarını göstermektedir.  O zor şartlarda tevhidi kabullenmenin  imkansız olduğu bir sürecte hayatları, malları, evlatları pahasına bu mücadelenin içine girmek her babayiğidin harcı değildir. Onların bu kadar güzel yönleri varken zaman zaman düşülen zaafları büyüterek, o zaaflar üzerinden düşmanı bir boyut üretmek asla islamın istediği bir şey değildir. Bizler siyer, rivayet ve israiliyat anlayışından arınarak Kuran'a yöneldiğimizde göreceğiz ki , insanların hataları ile kişiliklerini yok etmek  asla doğru değildir.
Bir kısmımızın sahabeyi aşır yüceltmeye, diğer bir kısmımızın ehlibeyti aşırı yüceltmeye girişmesi onları yarışır vaziyete sokmamız asla doğru değildir. Bu görüşlere dini bir boyut kazandırmak ise, asla Kuran'ın istediği bir şey değildir. Sonuçta bu görüşlerin kölesi durumuna düşen anlayışlar, Kuran'ı anlamlandırmada bile  bu militanlığı yaşamakta, Kuran ın anlamını saptırmaktalar. Kendi mezhebi görüşlerini Kuran'ın Görüşleriymiş gibi yansıtabilmekte zerre kadar beis görmemektedirler. Bu ne büyük bir cinayettir.
Sonuc itibariyle geldiğimiz noktada;  üc halife şehit edilmiştir. Peygamberimizin eşi iftiralara uğramıştır. Torunları katledilmiştir.  Savaşlar çıkmış yaklaşık yüz bin Müslüman bir başka Müslümanın kılıçlarıyla katledilmiştir. Bu yetmemiş gibi hala neyin savaşını veriyoruz. Zaten bu yaşanılanlar bir fitne ürünü iken hala fitneyi canlı tutmanın anlamı nedir.

Bu hareketlerin başlangıcında ve devamında her zaman iyi niyet aramak abesle iştigaldir. Kaynaklara indiğimizde göreceğiz ki, bu fitneyi canlı tutmak için çok yalanlar söylenmiş, uydurulmuş bu ifadeler  iki tarafın muteber kitaplarına kadar girmiştir.  Allah ın kitabına yönelik  şüpheye düşürülecek sözler bile her iki mezhepte  hadis diye ifade edilir olmuştur.[1]
Resullulahı yakından gören onun her türlü söz ve davranışlarını izleyen onu gelecek nesillere taşıyan,  HZ peygamberin sevdiği en güzel kuşak olarak nitelediği bir zümreye düşmanlık besleyenlerin neyi amaçladığı bilinir de, bugün; inancından hiç kuşku duyulmayacak bir neslin, eski kalıntı dinozorlaşmış anlayışları aşamayıp  onların diliyle konuşmayı sürdürmesini doğrusu anlaşılır gibi değildir.


 Kaldı ki Yüce Rabbim; Tevbe süresinde Ashâb-ı kirâmdan razı olduğunu ve onlar için ebedi nimetler, saadetler hazırladığını şöyle beyan ediyor:

“Muhacirlerden ve Ensardan İslam’a girmekte ilk önce geçenler ile bunlara güzelce tâbi olanlar… Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular. Allah onlara altlarından nehirler akan Cennetler hazırladı ki, içlerinde sonsuz kalacaklar. İşte büyük kurtuluş bu.” (Tevbe Sûresi, 100)
Acaba bu ayet hiç mi bir şey çağrıştırmıyor?. Bu ayette anlam kaydırması yapanlar, başka anlamları yamamaya çalışanların var olduğu bir vakıa. Bunlar böyle yaptı diye yüce Allah  haşa  fikrinden  mi cayacak.!..?
Yine aynı sürede Cenâb-ı Hak sahabe-i Kirâmı överek onların İslâm uğrunda can ve mallarıyla cihat ettiklerini ifade ediyor ve kendilerini hayır ve ihsan ile şöyle müjdeliyor:

“Lâkin peygamber ve emrindeki müminler mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. Bunları görüyor musun, bütün hayırlar işte onlar içindir. İşte bunlar kurtuluşa erenlerdir. Allah onlara altından nehirler akan Cennetler hazırladı. İçlerinde sonsuza dek kalacaklar. İşte o büyük kurtuluş budur.” (Tevbe Sûresi, 88-89)
Tevbe suresinin 40. ayetinde buyruluyor ki:
(Eğer siz ona (Resulullaha) yardım etmezseniz (ne önemi olur ki); ona Allah yardım etmiştir. Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına [Ebu Bekir’e] üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu.)
Bu ayette, Allah, Hz. Ebu Bekir’in, Resulullahın sahibi yani arkadaşı olduğu bildiriliyor. Ayette sahibini (Onun arkadaşı) diye geçiyor. Eshab, arkadaşlar demektir. Demek ki Hz. Ebu Bekir’in sahabiden olduğu âyetle sabittir.
Meseleye mezhebimizin dediği yerden değil de Allah’ın bak dediği yerden bakarsak  Allah’ın görmenizi istediği şeyi görürsünüz. Aksi halde Allah’ın ayetlerini bırakır da  Kerbela hadisesinden  yüz yıl sonra Sıffın savaşı ile ilgi en çok kaynak gösterilen ve  yalancı olduğu bilinen  azılı şii Ebu Muhannef ile yine,    Sahabe ile ilgili en çok rivayet eden sahabe düşmanı olarak bilinen etrafta yalancılığı ile nam salan ve azılı bir şii olan Hişam bin Muhammed bin es Saib el Kelbi ‘nin  rivayetlerine itibar edersek hak ve hakikatten uzaklaşmış oluruz. Dini refaranslarımızı oluştururken değişmeyen kaynak Kuran dururken yalan söyleyen kurgulanmış tarih uyduranların sözlerine bakarsak halimiz haraptır.

İslam Alimleri Hz Peygamberin hakiki  söz ve fiilerini toparlamakla  meşgulken, o tarakta bezi olmayan bu yalancılar  dedikodu, yalan, iftira  icerikli bozguncu anlayışları üretmiş, üretenlere de   yardım ve yataklık etmişlerdir.

Bir iki adım sonrası Siyer kitabı yazma ve toparlama çalışmalarında bulunan iyi niyetli kimselerin ellerinde  tarih konusunda kullanabilecekleri fazla bir bilgi olmaması nedeniyle  bu iki yalancıdan gelen kaynaklara itibar etmek zorunda kalmış ve kitaplarına almışlardır.  

Bu yalancıları baz alarak doğru veya yanlış Sahabe ile ilgili zanda bulunmak, onların gıybetini etmek, küfür etmek, İslama ne  kazandırır?  Kaldı ki bu davranışlar  ölmüş veya yaşayanlar için  bütünüyle Allahın yasakladığı şeydir.
HZ Peygamberimizin  Ehlibeyti Allah’ın sevgileri ve evliyalarıdır. (Bu kavramı bizler Kuran’ın anlattığı gibi geniş anlamda anlarız. Alan daraltması yapmayız.) Her insanın üstün özelliklerinin övülmesi gibi, Hz Peygamber farklı ortamlarda yanlış anlaşılan, yanlış bilinen ortamlarda  bu güzel insanları savunmuş ve övmüştür. Bu övgü onların hak ettiği bir şeydir. zaten bundan kimse rahatsız olamaz, olmazda. Onlar bütün İslam aleminin sevgilileri.  Sahabe sayılan çürük elmaların yüzünden mallarını canlarını feda etmiş bedel ödemiş insanlarla  ilgili de kötü düşünmek kimseye bir şey kazandırmaz. Fitne ve fesattan başka. Bunun karşılğı da öbür tarafta mutlaka görülecektir.



[1] CEBRAIL’IN ayettir 17.000 Kuran, getirdiği Muhammed’e hz.( Kuleyni el Kafi, c.1 s.463 ), (Kuleyni, Kafi, c. 1, s. 339341), (Kuleyni, elKafi, c.8 sç125 ).,
ElKummi elHısal, s. 83), Muhsin elKaşi, EsSafi 6. Mukaddime s),
(etTabersi, elİhticac, s.70), Kuleyni, elKafi, c.2 s.633). EtTabersi, elİhticac, s. 223).