Her insan imtihana tabii olduğuna göre sorumluluk sahibidir. doğruyu da yanlışı da yapabilir. Yanılabilir!.. Resuller bile sadece kendi görev kapsamı içinde korunmuşken, kimsenin masum olmayacağını, uçtu kaçtıların insandan kurtarıcıların yalan olduğunu anladım. Nitekim bu gün geriye dönüp baktığımızda büyük alim saydığımız kişilerin nerdeyse tamamına yakını önceden doğru bildiği bilgilerinin zamanla yanlışlığını görüp yanlışlarından bir şekilde kurtulmanın yollarını bulmaya çalıştığını görüyoruz. Bunların en bariz örnekleri İmam Şafi ve Ahmet Bin Hanbel’ dir. Bu kişilerin sonradan caydıkları görüşleri ile yeni görüşleri arasındaki çelişkileri görmezden gelip, her ikisini de doğru kabul etmenin tevillerini üreten anlayışlara, hikmet gözü ile bakmamız, daha sonradan da değişebilecek görüşleri Kuran ayarında görmemiz, ne hüsran ve ne büyük bir tezattır.
İslam kul’lar tarafından oluşturulan paket program değildir. Bu güne kadar çeşitli ekoller kendi itikat anlayışlarını bir paket haline getirip taraftarlarına din diye sunmuşlardır!. Bir biri ve kuran ile uyuşmayan bu programlar sayesinde Müslümanlar kutuplaşmış, tefrikaya düşmüş, bir birlerini katleder hale gelmişlerdir. Allah ı bırakıp, devrin imamı, evliya, büyük alim, gavs, kutup, Allah dostu, gibi kutsallar üretip onları masum ve her şeyi doğru anlıyor, kılarak tapınma noktasına getiren arızalı anlayışlar, Müslümanları bu körlüğü getirmiş durumdadır. Eğer kutsanan kişilerin söyledikleri doğru olmuş olsaydı! inançta bu kadar tefrika çelişki olmaz, bunlar bir birlerini küfürle itham etmez, insanları kendilerine değil Allah’a Kuran’a çağırırlar, toplumda cemaat kardeşliği değil din kardeşliği hakim olurdu!!!! Allah’ın doğruları ile bunların paket içindeki doğrular büyük oranda bir birleri ile örtüşmediği gibi, saygı duyduğumuz alimlerin hiç birinin görüşleri bir diğeri ile bire bir aynı değildir. mezhepler arası icma adı ile oluşturulan ifade tamamen yalandır. Zira birin haram dediğine diğeri helal diyebilmişlerdir. Şartlardan dolayı belki baştan iyi niyet çerçevesinde oluşturulan paketler, her ekolün alimlerince geliştirilip ilaveler yapılmış, daha sonrakiler bütün uydurmalarla birlikte uydurulmuş inançları uyutmak amaçlı hap haline getirip tabletleri bizlere yutturmuşlardır!!!
Kuran kendisi için "Açık ve açıklayıcı, onda her şey tamam, sadece bundan sorumlu olacaksınız, başkalarına kul köle olmayasınız diye O’nu Allah size açıklamıştır. Resulün örnekliğinde İslam’ı anlayıp yaşarsanız mutlu ve sağlıklı toplum olursunuz" demesine rağmen, haşa Allah ı yalan çıkartıp bu kitap anlaşılmaz, anlaşılır olması içinde Allah resulü yada imamlar adına sözler uydurup, bu kitabı, “ Allah peygamber aracılığı ile açıklamıştır”! veya imamlar vasıtasız vahiy almışlardır! iftirası ile kendi anlayışlarını kitaba yedirenlerin, beş yüz ayeti bile kendine yeterli delil bulmayanların, falanca çökerse din çöker borazancılarının, rivayetlerin namusunu kurtarmak için vahyin itibarını düşürmeye çalışanların, deve sidiğini doktora gitmeye yeğleyenlerin!, gerici, bağnaz, kendinden olmayana yaşama hakkı tanımayan, din taciri, sömürücülerinin, hakikati ifade edenlere karşı acımasızca saldırılarının acaba maksadı nedir!!?
Bu batıla tepki olarak çıkan peygamber siz bir din tasavvur edip, Kuran’ı sözlük/lügat üzerinden anlamlandırıp, ibadetsiz, ruhsuz bir din oluşturmaya kalkanlara yandaş olanlar!!! Düşünmezler mi ki Kuran hayat kitabıdır. Peygamber O kitabı hayat haline getirmiş numunedir. O’nun vahyin ışığındaki örnekliklerini nasıl görmezsiniz?!! Bu hale düşmemizin en büyük sebebi onu insanlıktan çıkartıp melekleştirmekti! Siz de O’nu hayattan siliyor yok ediyorsunuz! Bu hale neden, niçin düştüğümüzü akıl etmeyenler görmeyenler, görmek istemeyenler, görüp te menfaatim elimden gidecek diye susanlar, emeksiz beleşten kolayca cenneti bulduk diyenler, yada korktuğu için sesini çıkartamayanlar!!! Pasif iyiler kendine iyeler vay halimize!!! Vay halimize!!!! Bu sorumluluk hepimize!!!!
Bu kadar bilgi kirliliği içinde olan insanların kime güveneceği sorusu hemen akla geliyor. O zaman şu asla unutulmamalı. Hz peygamber Kuran merkezinin dışında değildir. O merkezin tam ortasındaydı. Kuran merkezli demek Peygamber anlayışı demek olmalı. HZ Peygamberin olmadığı bir yerde KURAN merkezi de yoktur.
Bazı anlayışlarda HZ peygambere tamam deseler de O’na da kendilerince bir sınır getiriyorlar. Sahih söylemlerini nebevi sünnetini bulandırmaya, yok etmeye ortadan kaldırmaya yönelik ne söylenmesi gerekirse onu söylüyorlar. Yani bir şekilde HZ Peygamberi yaşayarak günümüze kadar gelen nebevi örnekliği, Kuran’ı istedikleri gibi tevil ederek bir inanç ortaya koymaya çalışıyorlar.
Bu yanlış inançlara müptela olup toplumların bölük pörçük hale getirilmesine katkı sağlayanlara, nefsani arzularından dolayı ayrımcılık çıkartanlara Cenabı Allah şunu demiyor mu?
- Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir. 6/159
- Yalnız O'na yönelin ve O'ndan korkun; namazı kılın ve (Allah'a) ortak koşanlardan olmayın 30/31
- (O ortak koşanlardan olmayın ki onlar), dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her hizip (parti) kendi yanındakiyle sevin(ip övün) mektedir. 30/32
- Kâfirlere boyun eğme ve bununla (bu Kûran ile) onlara karşı büyük cihad et 25/52
İslamda fitne hareketleri malesef ki tek boyutlu değildir. Her yerde her cephede farkında olarak yada olmayarak bunu yapanlar mevcuttur. Esas konumuza dönersek;
Yani İslam dünyasının bütününde anlayış birliği bulunmamaktadır. Her geçen günde bu anlayışın daha bölük pörçük hale getirilmesi için planlı çalışmalar vardır. Hem şii dünyasında hem de diğer İslam dünyasında.
Son yüz yılda şii dünyasında büyük bir toparlanma göze çarpmakta şii fırkaları imamiye fırkası içinde erimeye yüz tutmuş görünmektedir. Ancak, bu bütünleşmenin içine giren her anlayış yine kendi yanlışlarını geldiği yere bırakmama gayreti içindedirler.
İslam inancında olanlar, hangi cenahta olursa olsun inandığı Allah ın nasıl bir Allah, kabul ettiği bir peygamberin de nasıl bir peygamber olduğunu iyi bilmek zorundadır. Bu konuyu kimsenin yorumuna teslim etmemelidir. Eğer bunu bir takım anlayışların eline bırakırsa ortada inanç diye bir şey kalmayabilir. Çünkü insan aklı öylesine fitne üretmede maharet sahibidir ki sapı samana karıştırır ekmek diye yedirebilir! İnanç dediğimiz mevhumun esaslarını inceleyip kabul etme basit bir alışverişteki özenden daha fazla özen isteyen bir husustur. Her insan gerekli özen ve itina ile orta yolu elden bırakmamalı. Ancak burada şöyle bir çıkmaz var ki, her görüş kendini orta yol ve doğruluk üzerinde göstermektedir. İnsanlar da hangi ortam ve kültürle beslenmişlerse o ortamın doğruları onun sarsılmaz doğruları olmuştur. Hakikat namına duyduğu şey eğer kendi doğruları arasında yoksa onu öğrenmek istememiş onun batıllığını sergilemek için arguman üretmeye başlamaktadırlar. Allah bu yaklaşımdan cümle insanlığı kurtarsın İnşallah…
İnsanlar kafa karışıklığından kurtulmak için şu soruların cevabını Hz Peygamber sözünden ve sağlam delillerden öğrenmelidir.
Nasıl bir Allah’a inanıyorlar?
Allah verdiği kararlardan vazgeçer mi?
İnandıkları Allah, seçtiği Peygamberini aldatır mı?
Kabul ettikleri Peygamber İnsanların şerrinden ve kıskançlığından korktuğu için Allah ın emirlerini uygulamada erteleme yapar mı?
Allah ile Peygamber arasında bir çekişme olabilir mi?
Peygamber kabul edilen bu yüce zatın küçük hesapları olur mu? Başlangıçta tek başına iken hiçbir şeyden korkmadan tebliğ eden bütün zorluklara göğüs geren bir peygamber en güçlü olduğu dönemlerde önceki şahsiyetinden farklı davranır mı?
Farklı davranırsa bu ona yakışır mı? Allah Hz peygamberden sonra “İmamet sürecini” islamın geleceği için elzem görmüşse bunu gerçekleştirmede yetersiz mi kaldı?
Allah, imamet konusunu iman konusu olarak insanlığa sundu ise, En küçük konularda detay vermekten çekinmeyen Yüce Rab bu konuyu muğlak bırakır, yada ap açık ortaya koymaz mı idi!..? Kuran da herkesin anlayacağı bir ifadeyle neden yer vermedi? Bu gün bu emir var diyenlerin delili sündürme, siyasi yorumların Kuran'a yedirilmesinden başka bir şey değildir!
Eğer bu emir gizli ya da gizemli gönderilmişse, bunu duymayan bilmeyen insanlara bu emri neden dikkate almadınız sorgusu, Allah’a yakışır mı?
Allah Kuran ı kendisinin koruyacağını vaat etti. Böylesine imani bir konuyu açıkça kuranda ifade etmemesinin insanlar arasından bir tefrikanın meydana getireceğini göremedi mi?
Hâşâ Allah kullarına tuzak mı kurdu?
Kuran ın yorumu kuran ın kendisimidir?
Allah Kuran ı anlaşılsın diye mi gönderdi, yoksa birileri anlasın onlar herkese anlatsın diye mi gönderdi.
Eğer birileri anlasın diye gönderdiyse diğer insanların Kuran okumaya ya da anlamaya çalışmasına gerek var mı?
Hâşâ Kuran fitne bir kitap mıdır?
Eğer insanlar birileri tarafından sürü gibi güdülecekse Allah insana aklı, fikri ve vicdanı niye verdi?
Kullanılmadan birilerine kiraya verilen akıl neye yarar?
……………………………..?
Şu bir gerçektir ki, Kuran’ı kerimin aslında da imamete iman diye bir emir yoktur. Ancak, yanlış yorumlar teviller kişilerin inandıklarını kuranda bulma çabası neticesinde Kuranın anlamına yapılan yamalarda böyle anlayışlar bulabilirsiniz. Tabii buna da itibar edilmez. O ifadelerden insanın Allah’a karşı da sorumluluğu yoktur.
İkincisi Hz Peygamberin sözlerinde böyle bir anlayış ve ifade de yoktur. Ancak Hz peygambere ve imamlara sonradan onların gıyabında söylettirilmiş sözler arasında bu anlayışı bulabilirsiniz. Hemen size bu konu ile ilgli hem Kuran dan hem de hadislerden delil getireceklerdir. Bu getirdikleri delili kaynağından incelerseniz anlaşılır ki delil diye ortaya sürdükleri meseleler başka şeyler için söylenmiş sözlerdir. Yani zorlama yorum ve teviller olduğu anlaşılır. Bu tür tuzaklara düşmemek için onların delil saydıkları metinlerin gerekçelerini bilmeniz gerekir. Aynı kaynaklarda yüzlerce yerde böyle bir inancın olmadığı doğrudan ve dolaylı söylenmiştir. Onlara hiç bakılmaz, yada bakmazlar. Niçin baksınlar ki onların derdi oradan bir şey öğrenmek değil kendi iddialarına sizden kılıf aramaktır. Meseleye bakarken iyi bir bakış acısı sergilemek gerekiyor mesela Hz Peygamberimiz kimin halife olması gerektiğini veda hutbesindeki yüz binin üzerindeki topluluğa açıkladığını söylemekteler. Eğer öyleyse halife seçildiği gün onca insan bu hakikati neden sakladı neden sustu? Hz Peygamberin vefatından hemen sonra idareciyi seçmek üzere toplanan cemaatten her hangi birisi çıkıp da, halifeyi seçmek bizim belirleyeceğimiz bir husus değil, bu şu ayette belirlemiştir, onunda da Hz Ali olduğu Hz Peygamberimiz tarafından söylenmiştir diye neden müdahalede bulunmadı? Yoksa HZ peygamber yanlış insanlarla mı arkadaşlık dostluk, akrabalık etti. Basireti bağlımıydı? Gerçekleri görüyordu da korkusundan mı saklıyordu? Yoksa arkadaşları Hz peygamber zamanında öyle değil di de hemen vefat edince mi bozuldular? En zor şartlarda canları pahasına imanlarından zerre kadar taviz vermeyen insanlar nefislerine uymazken, daha kolay şartlarda içinde ölüm kalım olmayan bir davaya mı imanlarını sattılar? Ne oldu bunlara? Bunlar birden bire küfür batağına mı girdi!? Hâşâ bütün bu insanlar ilk günden itibaren mi zındıklaştı? Bu iddiaları doğrulamak adına uydurulan yalanlar toplum vicdanını kanatan kelbela faciasının istismarı ve acıtasyonun içine öylesine gizlenmiş ki, meselenin bütünündün haberi olmayan masumlar tarih boyunca yanıltılmış zehirlene gelmiştir.
Böyle bir yalana inanmak peygambere saygısızlığın ötesinde bir şey değil mi? Atılan iftirayı doğrulamak adına bugün ellerinden geleni yapanlar, mevcut kurgulara yeni ilave çalışmaları ile mezhebi muzafferiyetini sağlamak gayreti içinde olanların hali nice olacaktır!..?. Bunlar Allah resulünün huzurunda nasıl duracaklar Allah basiretlerini açsın demekten başka çıkış yolu da yok galiba.
Bu süreci başlatan ve yürüten Yahudi asıllı bir takım insanlar masum bir ehlibeyt sevgisi içinde olan şiilerin arasına girip, Ehl-i beyt için kavga veriyor görünüp bu yolla birçok yalan, hurafe ve sapıklığı Şiiliğe soktuklarını gizlemeye çalışmak birilerinin işine gelse bile bütün tarihçilerin hem fikir olduğu bir gerçek olduğu unutulmamalı.
Görüldüğü gibi mezhebi farklılıklar Kuran'ın doğrudan söylemi değil insani yorumlardır. Bu ehli sünnette de böyle şiilerde de böyledir! Rivayetler dinin kendisi asla değildir. Kendi siyasi ikballerine Kuran'dan delil çıkaramayanlar kimi Allah resulü adı
na kimi de, imamlar adına yüz binlerce rivayet uydurmuş, adına hadis demiş, sonrada bu uydurmalarla Kuran konuşturulmuştur. Yani ilgili ayetlerin altına Kuran'ın söylemi diye yapıştırılmıştır.
vahdet yalnız Allah'ın kitabı etrafında hiç bir tefrikaya, bölünmeye, mezhebi farklılıklarına bakmadan olur. Fıkhen her grup kendi mezhebini yaşayabilir. Ancak bu asla bölünmenin bir sebebi olmamalıdır. Allah, Kuran, ve Allah Resulü tasavvurumuz Kuran ölçüsünden olmalıdır. Her şey Kuran'da belirtilen ölçüde artırım yada eksiltme olmadan.
Bu batıla tepki olarak çıkan peygamber siz bir din tasavvur edip, Kuran’ı sözlük/lügat üzerinden anlamlandırıp, ibadetsiz, ruhsuz bir din oluşturmaya kalkanlara yandaş olanlar!!! Düşünmezler mi ki Kuran hayat kitabıdır. Peygamber O kitabı hayat haline getirmiş numunedir. O’nun vahyin ışığındaki örnekliklerini nasıl görmezsiniz?!! Bu hale düşmemizin en büyük sebebi onu insanlıktan çıkartıp melekleştirmekti! Siz de O’nu hayattan siliyor yok ediyorsunuz! Bu hale neden, niçin düştüğümüzü akıl etmeyenler görmeyenler, görmek istemeyenler, görüp te menfaatim elimden gidecek diye susanlar, emeksiz beleşten kolayca cenneti bulduk diyenler, yada korktuğu için sesini çıkartamayanlar!!! Pasif iyiler kendine iyeler vay halimize!!! Vay halimize!!!! Bu sorumluluk hepimize!!!!
Bu kadar bilgi kirliliği içinde olan insanların kime güveneceği sorusu hemen akla geliyor. O zaman şu asla unutulmamalı. Hz peygamber Kuran merkezinin dışında değildir. O merkezin tam ortasındaydı. Kuran merkezli demek Peygamber anlayışı demek olmalı. HZ Peygamberin olmadığı bir yerde KURAN merkezi de yoktur.
Bazı anlayışlarda HZ peygambere tamam deseler de O’na da kendilerince bir sınır getiriyorlar. Sahih söylemlerini nebevi sünnetini bulandırmaya, yok etmeye ortadan kaldırmaya yönelik ne söylenmesi gerekirse onu söylüyorlar. Yani bir şekilde HZ Peygamberi yaşayarak günümüze kadar gelen nebevi örnekliği, Kuran’ı istedikleri gibi tevil ederek bir inanç ortaya koymaya çalışıyorlar.
Bu yanlış inançlara müptela olup toplumların bölük pörçük hale getirilmesine katkı sağlayanlara, nefsani arzularından dolayı ayrımcılık çıkartanlara Cenabı Allah şunu demiyor mu?
- Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir. 6/159
- Yalnız O'na yönelin ve O'ndan korkun; namazı kılın ve (Allah'a) ortak koşanlardan olmayın 30/31
- (O ortak koşanlardan olmayın ki onlar), dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her hizip (parti) kendi yanındakiyle sevin(ip övün) mektedir. 30/32
- Kâfirlere boyun eğme ve bununla (bu Kûran ile) onlara karşı büyük cihad et 25/52
İslamda fitne hareketleri malesef ki tek boyutlu değildir. Her yerde her cephede farkında olarak yada olmayarak bunu yapanlar mevcuttur. Esas konumuza dönersek;
Yani İslam dünyasının bütününde anlayış birliği bulunmamaktadır. Her geçen günde bu anlayışın daha bölük pörçük hale getirilmesi için planlı çalışmalar vardır. Hem şii dünyasında hem de diğer İslam dünyasında.
Son yüz yılda şii dünyasında büyük bir toparlanma göze çarpmakta şii fırkaları imamiye fırkası içinde erimeye yüz tutmuş görünmektedir. Ancak, bu bütünleşmenin içine giren her anlayış yine kendi yanlışlarını geldiği yere bırakmama gayreti içindedirler.
İslam inancında olanlar, hangi cenahta olursa olsun inandığı Allah ın nasıl bir Allah, kabul ettiği bir peygamberin de nasıl bir peygamber olduğunu iyi bilmek zorundadır. Bu konuyu kimsenin yorumuna teslim etmemelidir. Eğer bunu bir takım anlayışların eline bırakırsa ortada inanç diye bir şey kalmayabilir. Çünkü insan aklı öylesine fitne üretmede maharet sahibidir ki sapı samana karıştırır ekmek diye yedirebilir! İnanç dediğimiz mevhumun esaslarını inceleyip kabul etme basit bir alışverişteki özenden daha fazla özen isteyen bir husustur. Her insan gerekli özen ve itina ile orta yolu elden bırakmamalı. Ancak burada şöyle bir çıkmaz var ki, her görüş kendini orta yol ve doğruluk üzerinde göstermektedir. İnsanlar da hangi ortam ve kültürle beslenmişlerse o ortamın doğruları onun sarsılmaz doğruları olmuştur. Hakikat namına duyduğu şey eğer kendi doğruları arasında yoksa onu öğrenmek istememiş onun batıllığını sergilemek için arguman üretmeye başlamaktadırlar. Allah bu yaklaşımdan cümle insanlığı kurtarsın İnşallah…
İnsanlar kafa karışıklığından kurtulmak için şu soruların cevabını Hz Peygamber sözünden ve sağlam delillerden öğrenmelidir.
Nasıl bir Allah’a inanıyorlar?
Allah verdiği kararlardan vazgeçer mi?
İnandıkları Allah, seçtiği Peygamberini aldatır mı?
Kabul ettikleri Peygamber İnsanların şerrinden ve kıskançlığından korktuğu için Allah ın emirlerini uygulamada erteleme yapar mı?
Allah ile Peygamber arasında bir çekişme olabilir mi?
Peygamber kabul edilen bu yüce zatın küçük hesapları olur mu? Başlangıçta tek başına iken hiçbir şeyden korkmadan tebliğ eden bütün zorluklara göğüs geren bir peygamber en güçlü olduğu dönemlerde önceki şahsiyetinden farklı davranır mı?
Farklı davranırsa bu ona yakışır mı? Allah Hz peygamberden sonra “İmamet sürecini” islamın geleceği için elzem görmüşse bunu gerçekleştirmede yetersiz mi kaldı?
Allah, imamet konusunu iman konusu olarak insanlığa sundu ise, En küçük konularda detay vermekten çekinmeyen Yüce Rab bu konuyu muğlak bırakır, yada ap açık ortaya koymaz mı idi!..? Kuran da herkesin anlayacağı bir ifadeyle neden yer vermedi? Bu gün bu emir var diyenlerin delili sündürme, siyasi yorumların Kuran'a yedirilmesinden başka bir şey değildir!
Eğer bu emir gizli ya da gizemli gönderilmişse, bunu duymayan bilmeyen insanlara bu emri neden dikkate almadınız sorgusu, Allah’a yakışır mı?
Allah Kuran ı kendisinin koruyacağını vaat etti. Böylesine imani bir konuyu açıkça kuranda ifade etmemesinin insanlar arasından bir tefrikanın meydana getireceğini göremedi mi?
Hâşâ Allah kullarına tuzak mı kurdu?
Kuran ın yorumu kuran ın kendisimidir?
Allah Kuran ı anlaşılsın diye mi gönderdi, yoksa birileri anlasın onlar herkese anlatsın diye mi gönderdi.
Eğer birileri anlasın diye gönderdiyse diğer insanların Kuran okumaya ya da anlamaya çalışmasına gerek var mı?
Hâşâ Kuran fitne bir kitap mıdır?
Eğer insanlar birileri tarafından sürü gibi güdülecekse Allah insana aklı, fikri ve vicdanı niye verdi?
Kullanılmadan birilerine kiraya verilen akıl neye yarar?
……………………………..?
Şu bir gerçektir ki, Kuran’ı kerimin aslında da imamete iman diye bir emir yoktur. Ancak, yanlış yorumlar teviller kişilerin inandıklarını kuranda bulma çabası neticesinde Kuranın anlamına yapılan yamalarda böyle anlayışlar bulabilirsiniz. Tabii buna da itibar edilmez. O ifadelerden insanın Allah’a karşı da sorumluluğu yoktur.
İkincisi Hz Peygamberin sözlerinde böyle bir anlayış ve ifade de yoktur. Ancak Hz peygambere ve imamlara sonradan onların gıyabında söylettirilmiş sözler arasında bu anlayışı bulabilirsiniz. Hemen size bu konu ile ilgli hem Kuran dan hem de hadislerden delil getireceklerdir. Bu getirdikleri delili kaynağından incelerseniz anlaşılır ki delil diye ortaya sürdükleri meseleler başka şeyler için söylenmiş sözlerdir. Yani zorlama yorum ve teviller olduğu anlaşılır. Bu tür tuzaklara düşmemek için onların delil saydıkları metinlerin gerekçelerini bilmeniz gerekir. Aynı kaynaklarda yüzlerce yerde böyle bir inancın olmadığı doğrudan ve dolaylı söylenmiştir. Onlara hiç bakılmaz, yada bakmazlar. Niçin baksınlar ki onların derdi oradan bir şey öğrenmek değil kendi iddialarına sizden kılıf aramaktır. Meseleye bakarken iyi bir bakış acısı sergilemek gerekiyor mesela Hz Peygamberimiz kimin halife olması gerektiğini veda hutbesindeki yüz binin üzerindeki topluluğa açıkladığını söylemekteler. Eğer öyleyse halife seçildiği gün onca insan bu hakikati neden sakladı neden sustu? Hz Peygamberin vefatından hemen sonra idareciyi seçmek üzere toplanan cemaatten her hangi birisi çıkıp da, halifeyi seçmek bizim belirleyeceğimiz bir husus değil, bu şu ayette belirlemiştir, onunda da Hz Ali olduğu Hz Peygamberimiz tarafından söylenmiştir diye neden müdahalede bulunmadı? Yoksa HZ peygamber yanlış insanlarla mı arkadaşlık dostluk, akrabalık etti. Basireti bağlımıydı? Gerçekleri görüyordu da korkusundan mı saklıyordu? Yoksa arkadaşları Hz peygamber zamanında öyle değil di de hemen vefat edince mi bozuldular? En zor şartlarda canları pahasına imanlarından zerre kadar taviz vermeyen insanlar nefislerine uymazken, daha kolay şartlarda içinde ölüm kalım olmayan bir davaya mı imanlarını sattılar? Ne oldu bunlara? Bunlar birden bire küfür batağına mı girdi!? Hâşâ bütün bu insanlar ilk günden itibaren mi zındıklaştı? Bu iddiaları doğrulamak adına uydurulan yalanlar toplum vicdanını kanatan kelbela faciasının istismarı ve acıtasyonun içine öylesine gizlenmiş ki, meselenin bütünündün haberi olmayan masumlar tarih boyunca yanıltılmış zehirlene gelmiştir.
Böyle bir yalana inanmak peygambere saygısızlığın ötesinde bir şey değil mi? Atılan iftirayı doğrulamak adına bugün ellerinden geleni yapanlar, mevcut kurgulara yeni ilave çalışmaları ile mezhebi muzafferiyetini sağlamak gayreti içinde olanların hali nice olacaktır!..?. Bunlar Allah resulünün huzurunda nasıl duracaklar Allah basiretlerini açsın demekten başka çıkış yolu da yok galiba.
Bu süreci başlatan ve yürüten Yahudi asıllı bir takım insanlar masum bir ehlibeyt sevgisi içinde olan şiilerin arasına girip, Ehl-i beyt için kavga veriyor görünüp bu yolla birçok yalan, hurafe ve sapıklığı Şiiliğe soktuklarını gizlemeye çalışmak birilerinin işine gelse bile bütün tarihçilerin hem fikir olduğu bir gerçek olduğu unutulmamalı.
Görüldüğü gibi mezhebi farklılıklar Kuran'ın doğrudan söylemi değil insani yorumlardır. Bu ehli sünnette de böyle şiilerde de böyledir! Rivayetler dinin kendisi asla değildir. Kendi siyasi ikballerine Kuran'dan delil çıkaramayanlar kimi Allah resulü adı
na kimi de, imamlar adına yüz binlerce rivayet uydurmuş, adına hadis demiş, sonrada bu uydurmalarla Kuran konuşturulmuştur. Yani ilgili ayetlerin altına Kuran'ın söylemi diye yapıştırılmıştır.
vahdet yalnız Allah'ın kitabı etrafında hiç bir tefrikaya, bölünmeye, mezhebi farklılıklarına bakmadan olur. Fıkhen her grup kendi mezhebini yaşayabilir. Ancak bu asla bölünmenin bir sebebi olmamalıdır. Allah, Kuran, ve Allah Resulü tasavvurumuz Kuran ölçüsünden olmalıdır. Her şey Kuran'da belirtilen ölçüde artırım yada eksiltme olmadan.